Vuslata dair imkânı olmayan sözcüklerin lehçesiyim. Mümkünatı yok eden şehirler geçiyor virgüllerimden. Noktaya varınca susmuyorum. Daha bir yazasım geliyor, nokta arasına sıkışan cümlelerimle hayattan kopmak için. Naçar kalıyorum içbükey bir harf karmaşasında. Benliğime kazıdığım üç harfin üç bininci gözyaşını döküyorum. Üç harfi bol sıfırdı rakamlarla çarpıyorum. Aşka verilecek eldelerim yok. Sınırları bana ait olmayan bir yüreğe hükümranlığım fayda etmez teselli bulmama.
Bir yaşamın musallaya bakan yüzündeyim. Tüm düşlerimi beraberimde getirdim. Hiç gitmeyecekmiş gibi bir geliş ve ardından hiç gelmeyecek gidiş yapıştı yakama. İki yakamı bir araya getiremeyecek kadar mecalsizim. Gelişlerle gidişleri kör düğümleyemeyecek kadar çaresiz… Tüm yazılmışlığımı silip yüreğimden, gitmelere teşebbüs ediyorum. Ama ölümden başka yol yok. Ölüm kapımı çalıncaya dek bekleyerek tüketmeliyim ömrümü.
Mecburum…
Kalıyorum…
Düşlerimin bataklığında hiç gelmemiş birine terki yakıştırıyorum. Korkma! Düşlerimde bile terkine terkimi gömmeyecek kadarım…
Saat geceyi vuruyor beynimi kemiren sesiyle. Yeni bir saate yine hoş geldin diyorum. Yar olduğunu bilmeyen yar’dan dem vuruyorum. Oysa bilinmezliğiyle ne çok kurulmuştu düşlerime. Ne çok terk etmişti kendinden bile habersiz. Ne çok elveda sözcüğü paralamıştı yersiz…
Düşlerim nerden düştüyse adı intihar olmuştu yaşamamın. Özneliğini yüklendiğim tüm yalnızlıklarımdan istifa dilekçemi sundum kendime. Ölüm fermanım sıkıştırıldı ellerime. Adına düşen katliam, adsızlığımı parçaladı en anlamlı yerinden. Bu kentten öğrendiğin bütün ihanetlerin, deneme yanılma yöntemlerinin ilk durağıydım ben. Denedin ve yanıldın sen de. Çünkü içim, satır arası ihanetinle bile gölgelemedi seni bende.
Haklıydın… Bitmeyecekti… Olmayacaktı bu düşe konulmuş bir noktam. Virgüllerle dolu bir düştün, beni çok büyüttün… Ama varlığınla hayat bulan ılgımlarımı anlamadın. Bilmedin, düşler yumağımın tek öznesi olduğunu. Ne çok bilmediğin vardı. Ne çok bilinmezdin… Dilimden dökülmeyen sözcükleri suskunluk modunda dinledin ve suskunluğumu infaz edip gitmeyi tercih ettin.
Sesin, gittiğinin resmi oluyordu. Gözlerime çarptığım kelimler kaldığını simgeliyordu. Gitmiş miydin? Ya da giderek kalmayı mı seçmiştin? Öyle ya gidenler daha bir kalıyordu. Gitmeyi beceremeyenler adam gibi kalıyordu, kaldığından habersiz. Sesin kelamına yabancıydı. Hangiydi yalan söyleyen?
Kendimi bile anlamazken seni anlamak ağır gelirdi cüsseme. Sen en anlamdan yoksun yanıydın hilkatimin. Şimdi, sana suskun sessizliğim. Gitmekle kalmak arasında attığın adımların sonu; terkin… Ama dedim ya terkine terkimi gömmeyecek kadarım… Kılıfına bürüdüğüm cümlelerin altında eziliyor yaralarım… Mutluluğu yansıtmak için ayırdığım tuvalime hüzünler sıçrıyor. İstinassız nefesler barındırıyorum yaşam sığınağında. Yaşadıklarım dünya sahnemde sergilediğim MeLoDrAm…
Sen düşlerimdeki büyük… Bense düşlerle büyüyen bir küçük…
Ağzı bozuk bir ibare değil kendimde bilediğim. Sığ bir umudun, umutsuzluğun elinden kurtulan kalıntıları…
Arkamda bıraktığım ömrümün duraklarını başa saramayacak kadar mecalsizim. Hadi bırak yakasız hayallerimin yakasında dolaşmayı. Daha iki yakamı bir araya getirebilecek kabiliyet yok bende. Suskunum. Konuşsam, ağıt dizilir yollarıma. Konuşsam, çığlığım yangına verir en acı yanımı. Asılsız bir ihbardan kanat çırparım güne. Günsüzlüğüm günümü silip süpürdü takvimlerden. Saatler hangi hazanı gösterir şimdi? Şimdi, hangi güz beni ele verir? Hangi şarkı melodileri ile susar beni?
Elleri ceplerinde olan hayatım, yaşama elverişlilikten çıktı artık. Akran değilim yaşadıklarımla. Hayatıma el koyuyorum. Ellerim kana boyuyor dünyamı. Gök kuşağının tüm renklerini çalıyorum. Yaslı bir denizin dalgın sularında kendi yüzümü asıyorum. Ölüm temizleyemeyecek harf kalabalığımı. Harflerim sana büyük gelecek. İlk kez göreceksin alfabemin hırçınlığını. Sana saklı bir ömürde yaşattığım her ölümün yüzüne karalar çalacaksın.
Derin sessizliğim ilk kez asi konuştu işte. Varsa gücün temizle alfabemi. Payına gitmek kalmak arası yolları yürümekten başka bir şey düşüyorsa gel de anla asiliğimin içine eklediğim nidayı. Terkine terkimi gömmeyecek kadarım ya hani. Sen de terkine bir tümce bağışla hadi.
HADİ VARSA GÜCÜN TEMİZLE ALFABEMİ…
istanbulls
Rejestracja:
Love me or hate me. Both are in my favor ... If you love me I will always be in your heart. If you hate me I will always in you
Ey Aşk..
Senin bana gülüşün,benim o an ölüşüm sözlere sığmaz...
Bu da benim görüşüm, senin gibi birisi bir daha çıkmaz...
Senden bana gelen o, rüzgarla süzülüşüm esmeye doymaz,
Yalnız seninle oluyor benim aşka dönüşüm, kimseye kalmaz...
Seni bir tek, zamansız bir ölüm,
Bizde son bölüm bitmeden alır benden,
Seni bir tek bu yollar anlatır,
Sen yeter ki geç benden...
Başıma ne gelirse, hep yanımda oluşun sözlere sığmaz,
gece bile uyurken elime dokunuşun, anlatılmaz...
Bana seni ne kadar sevdiğimi soruşun, tarifi olmaz.
Senden başka birisi, denemesin deli mi... aynısı olmaz..
Gel her şeyi boşver sen, biz doğuştan aşk emirliyiz,
kimse bilmez ne yaşadık, bilen sırf ikimiziz...
Sahi Sen Aşkın Hangi Halisin
Ayın iki yüzü gibiyim. Sen aydınlık, ben karanlık yanı, birbirini tamamlayan bütün. Duygular sevgi ateşiyle yanarken güneş kendinden geçer, aşkın sıcaklığı ile.
Sözcükler bittiğinde gözlerimle, ruhumla konuşuyordum. Yüreğime akıtıyordun deli pınarlar gibi sevgini. Karanlığıma dolan dolunaydın. Bakışınla ruhumu okşardın. Dudağımın kenarına yapışan hüzünle hüzünlenen, kirpiğimin gizlediği damlalarda ağlayansın. Üşüyen ruhumu ısıtan, yaşama bahar bahçelerine açılan camdan baktıransın.
Bağdaş kurup dinlediğim, sevdan ile demlendiğimsin. Anlımda ki yazgım, kahkahamda ki tını, kaybetmeye dayanamadığım ulaşılmaz hayalimsin.
Yüreğimin duvarları arasında, sana olan sevgimi büyütüp çoğaltıyorum. Susuyorum sessiz çığlıklarım canımı acıtırcasına içimde büyüyor. Kelimeler boğazımda düğümleniyor..Hiçlikler içinde kıvranıyorum. Boşluklarda zavallıya dönüşüyorum. Ayağım tökezliyor, sözcükler yığınından yuvarlanıyorum. Sana gelen yolların zorluğunu göze alıyorum. Sarp kayalardan geçerken ruhum çalı dikenleriyle parçalanıp çürükler içinde kalıyor. Uçurum kenarlarından düşmemek için senin aşkının gücüne tutunuyorum.
Yangının önemini anlamayacak kadar ateşin içinde yanıyordum. Ateş, su ve koku olarak içime doldun. Yakan sen yanan bendim. Aşkın pazarında hiçbir ölçü geçerli değildi. Kimine göre bir gram, kimine göre bir tondu. Sen ise bende senin içindeki beni katlıyordu.
İsmimle dolduramadığım boşlukları vardı yüreğimin. Dilimde örselenmiş sevda sözcükleri. Yüreğim hep susar duvarları kan ağlardı. Hiçbir şeyi hatırlamıyor hatırladıklarımı da unutmaya programlanmıştım. Azaba dönüşen yaşamımdan kaçıyordum. Alışamadım zifiri karanlıklara. Benim olduğunu bilmek artık bana yetmiyor.
Benim olduğunu göstermeni, hissettirmeni istiyorum. Yüreğim mengeneye sıkışmış gibi nefes alamıyorum. Elimden tutup beni uçurumun kenarına getiren sensin, o uçurumdan itende. Şimdi bana ya uç, ya da düş diyorsun. Aşk zorlanmaya gelemez be serseri. Narindir, hafiftir. Çabucak kırılır. Karanlıklar ortasında ne kadar muamma olsa da aşk, girdiği bedenin yüreğini yansıtır.
Kapalı kapılar ardında kelimelerle kurulmuş, kalbimle mühürlenmiş, söylemsiz mektuplarımdın. Suyun dahi silemediği, bozulmayan büyünün aşk zedesi olarak yaşayacaktım.
Yaşadıklarımı mum alevinde yakmaya başladım. Ortalık yangın yerine dönerken yanmayan yüreğimdi. Kalbimle aklım arasında, davranışlarım ve senin aranda sıkışıp kaldım. Daldığım derin uykulardan senin nefesinle uyanmalıyım. Toparlanmalıyım senin sözcüklerinle dokunuşlarınla hayat bulmalıyım. Dimağım iflas etmeden, sırça yüreğim zerrelere ayrılmadan yüreğimin duvarlarına nakş ettiğim adınla bir yazmalıyım. Ölüm döşeğinde son nefesimle birlikte çıkmalı adın.
İçinde hapsolduğum dairenin içinde dönüp dururken merkezim oluyorsun. Baktığım her yönde sen, yürüdüğüm menzilde karşıma çıkıyorsun. Çıkışı olmayan bir labirentte dönüp duruyorum. Karanlığın yuttuğu sokaklar gibi.
Ümidimi hiç yitirmedim. Sadece zamana tutsaktım. Kaderimi suçlayıp karanlık gecelerde yıldızlara ağladım.
Seni söylemekle sözlerim uçardı. Seni yazdığım kâğıtlar bir gün gelir yanardı. Zamanla hafızamda aldatabilir diye yüreğimin duvarlarına kazıdım ismini. Mermer ustasının maharetiyle. Yüreğimin denetleyicisi olan aklımın yollarını kapattım. Geriye aşkım ve sözcüklerim kaldı. Mantığım bir çocuk gibi boynunu büküp giderken sözcüklerim ardından eşlik bile edemiyordu.
Aşkın saltanatını sürerken yüreğim sözcüklerim sana olan bağımlılığımı gösteriyordu. Hayatın kırgınlığında kurtulmayı hiç istemediğim mahzunluğu yaşıyordum. Sahi sen aşkın hangi haliydin? İçimde yaşattığım şimdiki hali mi? Yaşamaya çalıştığım geniş halimi? Yoksa yaşayacak olduğum gelecek hali misin?
Bütün yaşanmışlığına rağmen yaşanmışlığı inkar eden bir aşktı bizimkisi….
Aşksan aşk gibi gel. Beni olduğum gibi kabul ederek.
AŞK YOLCUSU
Bir hazan mevsimi aniden gelip,
Gönlümde nevbahar estirdin güzel.
Manalı bakışla, aklımı çelip,
Sevda potasında erittin güzel.
Razıydım dalımda tek bir goncaya
Öbek, öbek güller açtırdın güzel.
Sönmüş küllerini saçıp havaya,
Gönül volkanımı harlattın güzel.
Sen bende saklısın,ya ben nerdeyim?
Beni benden alıp, götürdün güzel.
Ebedi aydınlık, bir beldedeyim
Gecemi gündüze döndürdün güzel
Şimdi ne tarafa baksam ordasın.
Her şey senden bana bir cilve güzel.
Bülbül de,güldesin; al da, mordasın,
Halid’i yaktığın kordasın güzel.